Semizotu salatasının içine düşen sinek, seninkilerin bildiği Şermin, soğuk ama girince alışılan deniz, her yerde kesilince çabuk gelen elektrik, TOKİ’den evler, son otobüsler, migreni tutanlar, zona olanlar... Köprüsü görünmeyen trafik, nar ekşisi, dut kurusu... Falan filan ve filankes işte.
Pınar Öğünç, hayatın mânâsızlığı içine mutluluk sahneleri koyma gayretlerini... Nefes alır gibi işlenen küçük kötülükleri, istemeden yapılan küçük iyilikleri... Yalnızlığın, tesellinin, tahammülün ve mırıl mırıl söylenen yalanların vesilelerini... Teferruatları, boşlukları, saçma hararetleri, gergin ve gevşek karşılaşmaları, tuhaflıkların derinliğini, kısacık manzaraları anlatıyor. Yan yana ve apayrı. Aksi Gibi, beyhudenin, eksikliğin, çelişkilerin, sıkıntı yok diyebilmenin hikâyeleri... Türkçe edebiyata yeni bir parantez... “Bir derdimiz mi vardı?”

Saturday, February 21, 2015

Yeni gerçekliğin eleştirel dili



ÖMER ERDEM



Her hafta onlarca yeni kitap çıkıyor. Heyecanla bakıyorum onlara. Gençleri, genç şair ve yazarları daha yakından izliyorum. Beklentim ve heyecanım bazen karşılık buluyor bazen de hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. Yazının, yazarlığın gittikçe gençleştiğini, gençlerin okumada olmasa bile yazma konusunda daha tutkulu olduklarını gözlemliyorum. Şiir yazanlar her zaman çoğunlukta olsa bile, yoğunlaşmanın öykü ve romana kaydığını söylemek zor değil. Daha çok sosyolojik sebeplerle açıklayabiliyoruz bu durumu. O sosyolojik sebeplerin dikenli tellerinden sıçrayıp has edebiyatın bahçesine girmeyi başaranlar yepyeni ve umut verici kitaplarla çıkıyorlar karşımıza. Belki günü geldiğinde bu yeni öykücülerin iştahını daha çok roman göstergeleri kabartacak, aklını roman türünün dolayım kolaylığı çelecek, ama olsun. Olan iyidir ve insan olmuş olandır. Şiire gelince, ondaki durum hep farklıydı, bugün daha bir farklı.
Ne var ki bu fark ve ayrışmanın birleşen noktalarını görmek de mümkün. Gerçeğin daha doğrusu hayatın yalın halinin kurguyla işlenebilmesi diyorum ben ona. Genç ve yeni öykücüler, şairler de dahil buna, geçmişin gerçeklik algısının dışında, yepyeni bir gerçeklik algısı üretmiş ya da devralmış gözüküyorlar. Özgürler her şeyden önce. Görselliğin ve görsel eserlere kolay ulaşmanın payı da olmalı bunda. Bir de kentli olmak var. Kent, karmaşık hatta kaotik bile olsa sonuçta bir kurguyla çıkıyor genç şair-yazarın karşısına. Dünün gerçeklik algısı soyut ve ideolojik refleksler içeriyordu. Bugünün gerçekliği ise yaşama arzusu ve gerçekliğin çiçeklenişiyle dolu.
Hayatlar benzeşse bile
Pınar Öğünç, başka başka katmanlara yayılsa bile bu yeni gerçekliğin kurgusunu çözmüş ve kendisine çizdiği algı ikliminde konuşmanın cesaretine kavuşan öykücülerden. Söylemek istediğini nerede sezdireceğini, nerede açığa çıkaracağını, nerede durup nerede ilerlerse hayatın tam içinde kalacağını biliyor izlenimini veriyor güçlüce Aksi Gibi kitabında.
 “I love you Şermin”, sosyolojik, politik ve psikolojik katmanı birey üzerinden öykünün yaşar konusu yapabilmenin tipik bir göstergesi. “Sağ Göz” ise birkaç kez denediği fantastik ve soyutlamacı ironinin bir yansıması. “Hayvan Kaynakları!”, hayata tokatı nereden atacağını ve eleştirelliği hangi ipe bağlayacağını bilmenin karşılığı. Öykü adına, gerçekliğin dönüşümü adına kazanç ve gösterge.

Şiiri bağlayacağım yer, aynı noktaya gelecek. Süleyman Unutmaz özellikle kitap-lık dergisinde yayımladığı kimi şiirlerde, sözünü ettiğim yeni gerçekliğin eleştirel dilini, ironi ve coşkuyla birlikte kurmaya aday gözükmüştü. Fena adlı yeni kitabına giren “Mesnevi Okuyup Sigara İçen Mütesettir Kızlar Beni Neden Sevmezler Erkan?” şiiri, belli başlı çevrelerde dilden dile dolaşır olmuştu. Bu dolaşımı da şairin hem cesaretine hem de yaşamakla kurduğu esaslı temasa bağlayabiliriz. Eleştirellik, açık dil, gönderme zenginliği ve asıl önemlisi ayrışma potansiyeli uzun vadede çok önemli. Süleyman Unutmaz’ın uzun vadede, kendi şiiri içinde de bir ayrışıma, duruluğa gitmesi şart. Pınar Öğünç’ün şimdilik kimi yoklamalarını hoş gördüğümüz gibi ona da umut bağlamalıyız.
Bir öykü kitabı ile şiir kitabı temalar, yoklama konuları, hayata eğilişler ve kimi dil kullanımları (argo gibi) bakımından benzerlikler taşıyorsa bunu yeni yazar-şair tipinin koşulsuzluğu ile de birlikte düşünmeliyiz. Ne var ki, öykücüler yayın ve edebiyat dünyasının mevcut algısı ve kabulleri sebebiyle daha bir belirginlik kazanırken şairler, geride kalmaya mahkumlar. Bu da iyi ki böyle şüphesiz. Göstermek ile görünmek bir değil çünkü. Hayatlar benzeşse bile kaderle ayrılıyor insanlar.

No comments:

Post a Comment